Sosyalist
Feminist Kolektif aracılığıyla yapılan ve aylar öncesinden duyurulan Kadın
Emeği Konferansı 12-13 Kasım tarihlerinde gerçekleşti. Konferansın sadece
kadınların katılımına açık olması erkek akla sahip medya tarafından eleştirilse
de kadınların dayanışması görülmeye değerdi. Konferansta asıl amaç nasıl bir
feminist politika izlemek gerektiği sorusunu yanıtlamaktı. Bu nedenle son
oturumda Avrupa ve Türkiye’nin izlediği feminist politika arasında bir karşılaştırma
yapıldı. Her ne kadar İngiltere (Jean Gardiner), Amerika (Heidi Hartmann) ve
Fransa’dan (Helena Hirata) verilen örnekler kadına pozitif ayrımcılık yapıyor
gibi görünse de Türkiye’deki feminist hareketin de kadını daha görünür kılmaya
başladığı üzerinde konuşuldu. Açılış konuşmasından itibaren ücretli ve ücretsiz
emek kıskacında olan kadınlar için esnek ve güvencesiz iş koşulları yerine,
güvenceli ve nitelikli emek gücüne nasıl katılabilecekleri tartışıldı.
İlk oturumun konuşmacısı Hartmann,
daha önce yazmış olduğu “Marksizm ile Feminizmin Mutsuz Evliliği” başlıklı
makalesinde eksik bıraktığını düşündüğü noktaları ele aldı. Hartmann’ın
cevaplamak istediği soru kadının ezilmesinden kimin çıkarı olduğu ve kadını
kimin ezdiği sorusunu yanıtlamak idi. Hartmann, Marksizmin feminizm açısından
ortaya çıkan handikabının bu noktada olduğunu belirtti. Çünkü Marksist görüş
kadının ezilmesinin/görünmezliğinin kapitalizmin ortadan kalkması ile
aşılacağını düşünse de patriyarkanın göz ardı edildiği açıktır. Bu konuda
Marx’ın aslında ev içi emeği görünmez kılmadığı konusunda belli düşünceler yok
değil. Ama yine ev içi emek/bakım emeği/ duygusal emek söz konusu olduğunda
Marksizm açısından feminist bir bakış açısı geliştirmek gereği görülmektedir.
İkinci oturum Gardiner ile devam etti. Gardiner feminizm çalışmalarına Marksist
teorinin toplumsal cinsiyet konusunda eksik kalmasını fark ettiği zaman
başladığını belirtti. Ona göre kadın bakım emeği ya da ev içi emek gücüne değil
aynı zamanda toplumsal cinsiyete göre değişen ücretli emeğe de bakmak
gereklidir. Bu nedenle bakım emeğinin ücretli emeği nasıl etkilediği sorusu
üzerinde durdu. Bakım emeğinin toplumsal cinsiyet eşitsizliği yarattığı ve bu
eşitsizliğin bedelini kadınların ödediğini söyleyen Gardiner, İngiltere ve Türkiye’den
verdiği örneklerle günümüzdeki durumu ortaya koymaya çalıştı. İstatistikler
şöyle:
Ücretsiz Ev İçi Emeğe Ayrılan Süre
|
||
Kadın
|
Erkek
|
|
Türkiye
|
6 saat 11 dakika
|
1 saat 28 dakika
|
İngiltere
|
5 saat
|
3 saat
|
İş Gücüne Katılım Oranları
|
||
1990
|
2010
|
|
Kadın
|
34%
|
24%
|
Erkek
|
81%
|
69%
|
Türkiye’de
kadının bakım emeğine vakit ayırma süresinin yüksek olmasını eğitim seviyesi
ile ilişkilendiren Gardiner, üniversite eğitimi alan kadın oranının düşük
olmasının bu durumun etkeni olabileceğini belirtti. Buna rağmen kadınsılık ve
erkekliğe dair değişen fikirlerin olumlu yönde değişmesinin feminizmin başarısı
olduğunu belirtti. Ancak kadının ücretsiz bakım emeğine ayırdığı vakti
azaltarak kendine daha fazla boş vakit ayırması gerektiğini ve bu konuda
kadının siyasi örgütlenmesinin önemli olduğunu vurguladı.
Üçüncü oturum, Hirata ile –ertesi
gün- devam etti. Hirata da Fransa’dan verdiği örneklerle ev içi esnek emek
gücünü kadınlar açısından değerlendirdi. Kadınlar için iyi ücretli, nitelikli
ve güvenceli istihdam sağlanmasının bugün bir sorun olduğunu belirtti. Ancak
Hirata yarı zamanlı ve esnek istihdam üzerine odaklaştı. 80’lerden itibaren
artan esnek istihdam koşullarının istatistikleri ise şöyle:
Türkiye'de Yarı Zamanlı İstihdam
|
||
1982
|
2010
|
|
Kadın
|
18%
|
30%
|
2011’in
ilk üç ayında kadınların yarı zamanlı çalışma oranları ise aşağıdaki gibi:
Yarı Zamanlı İstihdam Edilen Kadın
|
|
Hollanda
|
76%
|
İngiltere
|
43%
|
İsveç
|
40%
|
Bulgaristan*
|
%2.6
|
(*Bulgaristan için bu sayı toplam yarı zamanlı istihdam oranıdır.)
Türkiye’de
ise son iki üç yıl için yarı zamanlı istihdam oranı kadınlar için %13,5’tir.
Ancak kadının dâhil olduğu güvencesiz, kayıt dışı istihdam söz konusu olduğunda
bu oran oldukça artmaktadır. Hirata bu durumun aşılabilmesi için sosyal
güvencenin sağlanması, çalışma sürelerinin düzenlenmesi yetkinlik derecesinin
belli eğitimlerle artırılması gereği üzerinde durdu. Ayrıca esnek istihdam için
de iki alternatif sundu. Bunlardan ilki yargının işçiyi korumasından geçiyor.
Böylece çalışan sadece iş koşullarını değil aynı zamanda izinler, tatiller,
eğitimler gibi hakların belirtildiği bir sözleşmeye sahip olabilir. İkinci
olarak esnek güvenilir ve nitelikli emek gücü koşullarının yaratılması da bu
durum için bir alternatif olarak sunuldu.
Son oturumda ise Gülnur Acar Savran
ve diğer konuşmacılar nasıl bir feminist politika izlenmeli sorusunu yanıtladı.
Savran, bu soruyu, artan kadın cinayetleri sayısından yola çıkarak
cevaplandırdı. Kadınların hayır diyebilmeye başlaması, istihdama katılamayan
erkeğin şiddeti, medyanın ataerkil dili ve haksız “tahrik indirimi” bu
cinayetlerin sebebi olarak anıldı. Öte yandan bu cinayetlerin patriyarkanın modernleşme
sürecinin sancıları olup olamayacağı üzerinde duruldu. Ancak asıl neden
Türkiye’deki melez patriyarka ile ilişkilendirildi. Öte yandan soyut eşitlikçi
neo-liberal politikalar ile AKP’nin aileci muhafazakâr politikalarının çatışması
da bu durumun sebepleri arasında yer aldı. AKP’nin eşcinselliği hastalık,
boşanmaların artmasını yozlaşma ve çürüme sayan ve bunun çözümünü aileyi ıslah
ederek güçlendirmede bulan politikası kadını metalaştırarak aileye/ev içine
hapseden bir yapı taşımaktadır. Savran, son olarak, patriyarkanın temel
yapısında neo-liberalizmi ve muhafazakârlığı taşıdığı bu süreçte nasıl bir
feminist politika sorusuna yanıtını şöyle toparladı: 1) Başlayan isyanı
artırmayı mümkün kılacak bir güçlendirme: Boşanmış/evli/bekâr,
çocuklu/çocuksuz, lezbiyen, biseksüel kadınları da güçlendirecek sosyal haklar
yelpazesi oluşturulması ve soyut eşitlikçi neo-liberal politikalara karşı
güçlendirilmesi. 2) Kadını gözeten istihdam politikalarının oluşturulması:
Çalışmayan kadına sosyal güvence ve onun ücretli emeğe katılımını sağlayacak
bakım emeği, evlilik dışına sağlıklı bir şekilde çıkabileceği sosyal haklar,
erkeklerin bakım işlerini katılımını sağlayacak sosyal politikalar. 3) Yeni muhafazakâr
politikalar bağlamında kısmen koruyucu olan haklardan vazgeçerek, farklılıkçı,
eşitlikçi politikaların savunulması gereği, yani savunmacı değil hakları
korumak bağlamında saldırgan bir politika.
http://www.ucansupurge.org/turkce/index2.php?Hbr=394
http://www.ucansupurge.org/turkce/index2.php?Hbr=394
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder