30 Temmuz 2012 Pazartesi

Savaşa Karşı Feminist Yaklaşımlar



İstanbul Amargi tarafından düzenlenen "Sınır Ötesi Feminist Buluşmalar" 26-27 Mayıs tarihlerinde Taxim Hill Otel'de gerçekleşti. İki gün süren toplantılarda Londra, Tunus, Hindistan, Kıbrıs, Filistin gibi farklı ülkelerden gelen kadınlar düşüncelerini ve deneyimlerini paylaştılar.

Panelde Nil Mutluer kadınların bu toplantıda asıl amaçlarının başka bir düşünceyi yaratabilmek ve alternatif siyaset biçimi yaratma biçimi olduğunu belirtti. Kadının konumu yerleşik düşünce yapısından geldiği gibi "naif", "barışsever" ve "duygusal" değil, kadınlar savaşın içinde olduğu için bu panelin yapılması gereği belirtildi.

Nükhet Sirman ise savaşın kadınlar üzerindeki olumsuz etkilerini anlattı. Erkeğe ölmenin, kadına ağlamanın düştüğü ortamda kadının bu durumu nasıl dönüştürebileceğinin düşünülmesi gerektiğinin altını çizdi.

Pınar Selek'in video kaydı aracılığıyla yaptığı konuşmada, feminizm ve anti-militarizmin bir arada durması gerektiğini belirtti. Patriyarkadan beslenen militarizmin yarattığı baskı ve toplumsal cinsiyet ilişkisi çözümlenmediği sürece, şiddet ortamının devam etmesinin kaçınılmaz olacağını söyledi. Türkiye'de kadınların militarizme karşı örgütlenmeleri ve bu örgütlenmenin farklı kadınlar tarafından, özselci olmayan, demokratik ve anti-militarist bir feminizm aracılığıyla yapmaları gerektiği belirtildi. Selek konuşmasını Gramsci'nin "aklımın karamsarlığı, irademin iyimserliği" sözü ile bitirerek kadın hareketinin anti militarizm konusunda beklentisini dile getirdi.

Cynthia Cockburn'un "Savaşı sonlandırmak için ne yapmalı?" sorusu ile devam eden panelde, erkeklerin bu hareketin neresinde durması gerektiği sorunsalı üzerine konuşuldu. "Savaşın meşru hasarı" olarak görülen erkeklerin feminist anti-militarist hareketin yanında pro-feminist bir duruş sergilemeleri gerektiği ve militarizm-patriyarka ilişkisine bu yolla karşı çıkmaları gerektiğini belirtti.

Oturumun son konuşmacısı Parvin Ardalan, İran'ın şu anki durumunu ve kadınların bu konumda nasıl bir savaş karşıtlığı geliştirmesi gerektiği üzerine tartıştı. Bunun için öncelikle ordunun fikrinin nasıl değiştirilebileceğinin sorusunun önemli olduğunu belirtti. Feminist hareketin anti-militarist hareketin içinde nasıl bir işbirliği yapması gerektiğinin cevaplanmasının önemli olduğunu vurgulayan Ardalan, konuşmasını bu konuda kadınların gücünü göstermesi gerektiğini belirterek bitirdi.

İlk oturum imc tv'nin paneli görüntülemek istemesinden dolayı gecikme ile başladı. İmc tv'de yayınlanan mor bülten adlı programın çalışanları işten çıkarılmıştı. Yasemin Öz, İstanbul Feminist Kolektif'in bu durumdan dolayı özür beklediğini ve bu özür gelmediği sürece görüntü almalarının mümkün olmadığını belirtti. Öz, bu konuda kolektif bir karar alma fırsatlarının olmadığını, kriz anında bir karar verildiğini, görüntü alınmasının engellenmesinin doğru olup olmadığından emin olmadıklarını ve bu konuyu Kolektif'te tartışacaklarını açıkladı.

Kadınlar Savaş Deneyimlerini Anlattı

Sınır Ötesi Feminist Buluşmalar'ın bölgesel durum değerlendirmeleri oturumunda her konuşmacı savaş bölgesinde kadının konumunu ve deneyimlerini aktardı.

İlk konuşmacı Tunus'tan Kadijya Artaoui, yeni bir anayasa oluşturma sürecinde olan Tunus'ta bugün birçok hakkın tehdit altında olduğunu belirtti. Tunus'ta Arap Baharı'nın doğurduğu ortamın özellikle kadınlar açısından birçok sıkıntıya sebep olduğunu belirten Artaoui, ülkenin yeni iktidarının şeriatı getirme amacında olduğunu ve erkek egemen bu zihniyetin kadınları derinden etkilediğini ve etkileyeceğini vurguladı.

Hindistan'da feminizmin nasıl geliştiğini anlatan Karen Gabriel ise Hindistan'daki iç savaştan yola çıkarak, bu duruma karşı nasıl tek bir ses yaratılabileceği üzerine konuştu. Farklı dinleri, dilleri, kabileleri barındıran ve yaklaşık 1.3 milyar nüfusa sahip olan Hindistan'da tek bir feminizmden bahsedilemeyeceğini ancak bir birlik oluşturabilecek kadın hareketine ihtiyaç duyulduğunu belirtti.

Bugün Hindistan'da yaşanan iç savaşın devletin istimlak projelerinden rant sağlamasından kaynaklandığını ve bundan en çok kadınların ve çocukların etkilendiğini anlattı. Gabriel son olarak kadın hareketinin bu iç savaşı göz ardı etmemesi gerektiğini ve bununla yüzleşmesi gerektiğini vurguladı.

Anti-militarist Ucubeler'den Nilgün Yurdalan, kadın hareketi ve barış için kadın hareketi arasındaki ilişkiyi anlattı. Militarizm, patriyarka, kapitalizm, heteroseksizm, transfobi ile iç içe olduğunu vurgulayan Yurdalan, militarizmin etkilerini aşmak için feminizme ihtiyaç olduğunu dile getirdi.

Şefika Gürbüz ise Kürt kadınlarının militarizmi nasıl deneyimledikleri üzerine konuştu. PKK-TSK savaşının bugün devam etmesinin sebebinin militarizmi destekleyenler olduğunu vurgulayan Gürbüz, kadınların bunu aşmak için demokratik ve özgür kadın hareketi olarak örgütlendiklerini belirtti. "Berhudar Jiyane" (Direnmek Yaşamdır) diyerek kadın sorunlarını görünür kılmaya çalıştığını belirterek kadınların sadece 8 Mart'ta örgütlenmelerinin yeterli olmadığını ve kadınlar arasında uluslararası dayanışmanın çok önemli olduğunu belirtti.

Hiba Abbani, Lübnan'daki savaşın kadınlar için büyük bir sorun olduğunu belirtirken, kadınların mücadele edebilmesinin de bir o kadar güç olduğunu ekledi. Başta kadınların eşlerine vatandaşlık hakkı verememesi olmak üzere, çalışma, emek ve aile haklarından da kadınların mahrum bırakılması kadınların karşılaştığı sorunlar arasında. Lübnan'daki savaş ortamını değiştirebilmenin yolunun savaş zihninden kurtulmak olduğunu belirten Abbani, bu mücadelenin laik ve feministlerin başını çektiği bir mücadele olması gerektiğini belirterek konuşmasını bitirdi.

Ilham Makki Irak'ta 2003'ten sonra feminist dönüşümün nasıl gerçekleştiği üzerinde durdu. Makki, kadınların meclisteki temsil oranlarının arttığını, kamusal alanlarda iyi işler bulabildiğini ancak özel sektörde kadın işçilerin kötü koşullarda çalıştığını belirtti. Geleneklerin hala kadınları erkeklerden aşağı gördüğünü ve feminist çabaların kadına gerekli koşulları sağlayamadığının altını çizdi.

Oturumun son konuşmacısı Gali Kürdistan Kanalı'ndan Kajin Hesen'di. Hesen değişime rağmen kadınların hala haksızlık ve şiddete uğradıklarını belirtti. Kadın örgütlerinin kadının toplumdaki yerini oluşturmada ve dönüştürmede etkili olduğunu belirten Hesen, bölgedeki değişimlerden bahsetti. Kadınların karşılaştıkları engelleri aşmak için mücadeleye devam ettiklerini ekleyen Hesen, konuşmasını kadınların kendi hakları konusunda erkeğin karşısında dimdik durmaları gerektiğini belirterek sonlandırdı.

Savaş Tehdidi Kadınların Hayatını Zorlaştırmaya Devam Ediyor

Sınır Ötesi Feminist Buluşmalar'da trans-gender Gülkan/Noir, queer ve anti-militarist hareketin hangi eylemlerde bir arada bulunduğunu anlattı. Konuşmaya Hilal Demir'in vicdani ret deklarasyonunu okuyan Gülkan, kadınların vicdani reddinin anti-militarizm açısından tartışılan bir konu olduğunu belirtti. 90'ların başlarında gerçekleşen Lotus İzmir deneyimden bahsederek lezbiyenlerin başlangıçta "ne kadar erkeksi olursan, o kadar devrimci olursun" söyleminin yanılgısına düştüklerini fakat bu algının düzeldiğini vurguladı.Vicdani retçi Mehmet Tarhan'ın deneyimini aktaran Gülkan, "Mehmet, Barış'ı seviyor" mottosu ile, o dönemde gey anti-militarizminin görünür kılındığını ve bu yolla vicdani ret ile kahramanlık söyleminin geliştiğini ekleyerek konuşmasını sonlandırdı.

Doğuş Derya, 30'lardan bu yana Kıbrıs'ta yaşananları dile getirerek bu süreçte kadınların ve kadın hareketinin nasıl bir rol oynadığını aktardı. FEMA'nın (Feminist Atölye) tarihsel miras üzerine çalıştığını ve feminizmin garip yaftalamalara maruz kaldığını söyledi. Kadınların mücadelesinin "önce memleket meselelerini çözelim, sonra kadın meselelerine bakarız" söylemiyle geçiştirildiğini, eşcinsel ilişkinin suç sayıldığını ve işsiz kadınların erkeklerden daha fazla olduğunu belirterek devletin tüm bunların yanı sıra bakım emeğini masraflı bulduğunu ekledi. KKTC'de sığınma evi açılmazken her köye cami ve imam hatip liseleri kurulduğunu söyleyen Derya konuşmasını "Kaybettiğimiz mücadele, terk ettiğimiz mücadeledir" diyerek bitirdi.

Maria Hadjipavlov ve Neşe Yaşin, birlikte sürdürdükleri Sınırı Aşan Eller (Hands Across the Divide) projelerinden bahsettiler. "Bölünmüş bir toplumda kadınlar ne yapabilir" sorusunu cevaplamaya çalıştıklarını anlatan Hadjipov, Kıbrıslı kadınların çözüme odaklandıklarını anlattı. Yaşin ise çözüme ulaşmak için başlattıkları "Barış Gelene Kadar Sakla" kampanyasının bölünmüş bir ülkede kadınlar arasında oluşturduğu beraberliği dile getirdi.

Daha önce bir erkek gazetecinin söz almak istemesi kısa süreli bir gerginliğe sebep olmuştu, çünkü panel sadece kadınların ve transların katılımına açıktı. Oturuma ara verilirken erkeklerin bu mücadelenin neresinde olması gerektiği sorgulandı. Nil Mutluer bu toplantıda erkeklerin de katılması gerektiğini çünkü onların da bu mücadelede anti-militarist ve pro-feminist bir yapılanma ile hareket etmeleri gerektiğini ve patriyarkaya hizmet eden savaş söyleminin çözülmesi için buna ihtiyaç olduğunu hatırlattı.

Dorsa Sobhani İran'da kadınlar için bazı olumlu gelişmelerin olduğunu belirtirken, Savaşa Karşı 1 Milyon İmza kampanyası ile kadınların farkındalıklarını arttırdıklarını aktardı. Savaşın bir günde oluşan bir olgu olmadığını hatırlatan Sobhani, savaş tehdidinin devam ettiğini ve bunun kadınların hayatını daha da zorlaştırdığını ekledi.

Issraa Murabit, "Libya'da Feminizm" başlıklı konuşmasında 50'li yıllarda Libya'nın yoksul olmasına rağmen kadına daha fazla değer verdiğini ancak petrolün bulunması ve daha sonra Kaddafi'nin yönetime geçmesiyle kadınlar açısından durumun olumsuz olarak evrildiğini aktardı. Buna karşı 2006'dan itibaren kadın hareketinin daha etkin şekilde kendini gösterdiğini ve şu anda kadınların görüşlerinin önemli olduğu bir dönem içinde bulunduklarını belirtti. Murabit, kadın hareketinin amacının cinsel özgürlüğü yaymak, özel sektörde kadını görünürleştirmek, dini istismarı önlemek olduğunu ancak iktidarın dini temelli olmasının bu durumu zorlaştırdığını belirtti. Murabit konuşmasını kadınlar için eşitlikçi bir yapı oluşturmak gerektiğinin altını çizerek bitirdi.

Oturumun son iki konuşmacısı kendilerini İsrail'deki Filistinli kadınlar olarak nitelendiren Aida Touma Suliman ve Einas Odeh Haj idi. Soliman, Filistinli kadınların İsrail vatandaşı olan kadınlar olarak, Filistinli olarak ve Filistinli kadınlar olarak ayrımcılığı üç boyutlu yaşadıklarını belirtti. İsrail'deki aşırı sağcı hatta faşist denebilecek yapının askeri kanadına karşı kadınları nasıl örgütlenmeleri gerektiği hakkında konuşan Soliman, bölgede oluşan zulme karşı kadınların işbirliği yaratması gerektiğini vurguladı. Haj ise Filistinli kadınların vatandaşlık haklarından nasıl yararlandığını anlatarak Filistinlilere zaten tanınmayan bir çok hakkın kadınlar açısından daha büyük zorluklara gebe olduğunu belirterek konuşmasını tamamladı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder