4 Kasım 2012 Pazar

Masallar Bize Ne Yapar?

Küçük yaşta kız çocuğuna giydirilen pembe kıyafetler onun “kadın” olacağının, eline verilen oyuncak bebek ise onun “anne” olacağının işaretini taşır. Henüz küçüklükten kodlanmaya başlar; daha sonraki rolleri için hazır edilir. Anne olacağı için eline bir oyuncak bebek tutuşturulur. Ev emeğine sıkıştırılacağı için bir oyuncak mutfak seti edinilir. Son olarak –kız çocuğu, rolüne daha kolay alışabilsin diye- bol bol “evcilik” oynanır. Tüm bunların yanında bir de içinde güzel güzel kızların geçtiği masallar anlatılır: Pamuk Prenses,KülkedisiSindirella… Film de bundan sonra başlar!

Bir yandan kadının cinsel rollerinin nasıl örüldüğünü öte yandan kadının nasıl bağımlılaştırıldığını anlatılmaya başlanır. Ama öyle açık açık değil! İnceden inceden… Her bir satır, sözcüklerin ve metaforların ardına saklanarak ilmek ilmek örülür. Önce Pamuk Prenses’in bakire olduğu öğrenilir. Sonra ona çok cici (!) yaklaşan cücelerin aslında iğdiş edilmiş olmalarından duydukları üzüntü içleri burkar. Pamuk Prenses cam bir tabuta konulur. Evet, güzel olmasına güzeldir ama bu güzelliğin bir şekilde korunması gerekir. Sonuçta o da bir kadındır. Hem güzel hem de bakire olması “gerekir”. Sonrası malum: Prens gelir. Cam tabutu açar. Bu durum da “gerdek” denilen şeyden başka bir şey değil. (Çocuk kitabı değil miydi bu?) “Mutlu son” ile biten sahne hep aynıdır. Prenses, Prens’in elinden tutar ve mutlu bir yuvanın hayali ile parmak uçlarında ilerler. Masal burada sona erer. Masalı okuyan kız çocuğu da henüz hiçbir şey bilmeden her şeyi öğrenmiş olur.
Masumane sözcüklerin pornografik özellik taşıması boşuna değildir. Masallar bir kız çocuğuna açık açık “öğretilemeyecek” kodların anlatılmasında yardımcı olur. Kız çocuğu büyüme yolunda sevdiği erkeği bekler ve kendi “cam tabutunu”/ “kızlık zarını” korumaya başlar. Bu başlangıç artık onun “kutsal görevi” sayılır. Masalın anlatıcısı da,  masalı anlatarak “görevini bitirmiştir”. Bundan sonra her şey Prenses’in ya da artık hikâyeyi okumuş olan kız çocuğunun elindedir (!) Peki, gerçekten öyle midir?

2003 yılında Mardin’de N.Ç. adlı bir kız çocuğu henüz on üç yaşındayken para karşılığı erkeklere pazarlandı. Farklı iş kollarından 26 kişi para karşılığı bu kız çocuğu ile beraber oldu. Olay ortaya çıktığında N.Ç. ona yapılanlardan dolayı oturamıyordu bile. En sonunda N.Ç’nin bu 26 kişinin yanına “isteyerek” gittiğine karar verildi. Daha sonra bu durum Adli Tıp raporları ile “doğrulandı”. Oysa N.Ç. bilmeliydi ki; bu masal bize daha önce yüce anlatıcı tarafından anlatılmıştı ve cam tabutu korumak onun “göreviydi”. Cam tabutu bir ya da 26 kişinin “kırmış” olması bu olayda da görüldüğü gibi anlatıcının sorumluluğunda değildi. Demek ki N.Ç. bunu “isteyerek” yapmış sayılabilirdi. Bir sonraki “N.Ç. vakası” da kimsenin sorumluluğunda olmayabilirdi. Çünkü masal onlara çoktan anlatılmıştı.

Geçen haziran ayında, Sakarya’da aynı durum tekrar etti. Ö.C., 34 kişinin cinsel istismar ve tecavüzüne uğradı. Öyle ya, N.Ç.’ye de Ö.C.’ye de masal çoktan anlatılmıştı. İkisi de birer kız çocuğu değil; kadındı. Küçük yaşta ellerine tutuşturulan bebekler, oynanılan oyunlar, anlatılan masallar… Hiç biri boşuna değildi. Önceden her şey bir bir gösterilmişti –ki yeri geldiğinde “gereken” yapılabilsin/ “cam tabut” korunsun diye (!)

Ne yazık ki, hiçbir son masallardaki gibi bitmiyor. (Zaten Pamuk Prenses’in de sonunun mutlu olduğunu kim söyleyebilir?) Birçok masal toplumsal cinsiyetin biçtiği rollerden başka bir şey öğretmezken, asıl yaşananlar toplumsal cinsiyetin içine işleyen erkek aklı gözler önüne seriyor. Karar erkek akıldan çıkınca N.Ç. –masalı okuduğu varsayılarak- “rızasıyla” ilişkiye girmiş oluyor. Ö.C. ise korkuyor. Erkek akıldan korkuyor.


http://kulturlukedi.wordpress.com/2012/09/17/icten-gelenler-masallar-bize-ne-yapar/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder