Ursula K. Le Guin’in yazdığı bilim-kurgu anlatıların çok önemli bir
özelliği vardır: İnsani olmaları. Le Guin’in romanlarında/öykülerinde
olağanüstü durumlara ya da yaratıklara rastlayamazsınız. Mevcut durumun
eleştirisini gerçekler üzerinden değil de metaforlar üzerinden yaptığını
görürsünüz. Hayalle gerçeği iç içe sunan anlatılarında okunan her
şeyden bir metafor çıkarma gereği hissedersiniz. Çünkü Le Guin, gerçeği
tüm açıklığıyla hayal dünyasının içinde sunar. Size yapılan gözbağı
büyüsünden kurtulmanın yolunun büyülü gerçeklikten geçtiğini kulağınıza
fısıldar.
Bu “kocakarı”yla konuşanlar Pan’ın Labirenti’ndeki büyülü
gerçekliği hemen fark ederler. Hayal mi gerçek mi ikilemiyle uğraşmak
yerine anlatının gerçekliğinin büyüsüne kapılmayı yeğlerler. Mercedes’le
gerçeği, Ofelia ile hayal dünyasını yaşayarak, olan biteni anlamak
isterler; anlarlar da… Çünkü bilirler ki hayal ya da gerçek de olsa
anlatılmak istenen aynı şeydir.
Film geriye doğru akarak, bir hikâye ile başlar: Yeraltı kralının
kızı kendi dünyasında acı ve yalana yer olmadığı halde insanlığın
hayalini kurmadan edemezmiş. Bu nedenle bir gün muhafızların elinden
kaçmış ve insanlığın dünyasına çıkmış. Fakat güneş prensesin gözlerini
kör etmiş ve hafızası silinmiş. Acıdan ve hastalıklardan bitap düşen
prenses daha fazla dayanamamış ve ölmüş. Kral ise kızının başka bir
zamanda ve bedende geri geleceğine inanmış. Bu hikâye filmin bütününü
kaplar. Ofelia okuduğu onca kitabın etkisinde kalarak bunları hayal eden
bir şizofren midir yoksa bu olup bitenler gerçek midir sorusunun
cevabını verir. Picasso’nun Guernica’sını hatırlatan Guillermo
del Toro filmi, iç savaş sonrası İspanya’da Navvara’nın kuzeyinde dağlık
bölgelerde devam eden asker-gerilla çatışmalarının etkileri üzerine
şekillenir. Film Ofelia’nın gözünden büyülü gerçeklik olarak ve
Mercedes’in gözünden gerçekliğin kendisi olarak iki ayrı yönden akar.
Ofelia üvey babası faşist komutan Vidal’i sevmez. Çünkü onun faşist
ideolojisinin –çocukça da olsa- farkındadır. Annesi Carmen ise “erkek
çocuk taşıyıcısı” olarak Vidal’in iktidarının bir parçası haline
gelmiştir. Ofelia’nın yalnızlığı onu hayal dünyasına bir adım daha
yaklaştırmıştır. Komutan Vidal’in yanına gelmeleri ile birlikte periler,
Pan, canavarlar; kısaca Ofelia’ın hayal gücünün ürünleri gün yüzüne
çıkarlar. Ofelia yeraltı krallığının masalındaki prensesin kendi
olduğuna inanır ve oraya geri dönebilmek için Pan’ın isteklerini
gerçekleştirmeye başlar. Önce içi çürümüş incir ağacının içindeki
açgözlü kurbağanın yuttuğu anahtarı alır, sonra da yeraltı canavarının
olduğu yerden hançeri. Her ne kadar yeraltı canavarının masasındaki
yiyeceklerin güzelliğine kapılarak iki perinin ölümüne sebep olsa da
hançeri Pan’a götürür.
Mercedes de Komutan Vidal’i sevmez –hatta ondan nefret eder. Vidal’in
çiftliğinin kâhyası olması isyancı birliklerde yer alan kardeşine
yardım edebilmesinin tek yoludur. Bu nedenle Vidal’in içi çürümüş faşist
ideolojisine (tiksinerek) boyun eğmek zorundadır. Mercedes gerçekliğin
tam ortasındadır. Mercedes’te iki nesne oldukça çarpıcıdır; kilerin
anahtarı ve bıçak. Mercedes anahtarı faşizm tarafından beslenen açgözlü
burjuvaziyi yok etmek için; yani isyancı birliklere yardım etmek için
kullanır. Ofelia’nın dünyasındaki yeraltı canavarı Vidal’in kendisidir.
Mercedes onun sunduklarından vazgeçemediği için iki kişi Vidal
tarafından canice öldürülür. Faşist ideolojinin erkek egemen toplum
saplantısı Vidal’in Mercedes’i aşağılamasıyla (“O, sadece bir kadın.”)
bir kez daha sahneye çıkar. Mercedes, “sadece bir kadın” olarak,
bıçağını faşizmi/Vidal’i yok etmek için kullanacaktır.
Filmin sonunda Ofelia ölse de bu aslında umudun hikâyesidir. Pan’ın
Ofelia’dan istediği son şey Vidal’in iktidarının sürekliliğini
sağlayacak oğludur. Ofelia kardeşinin kanının akmasını kabul etmez.
Çünkü Mercedes gibi o da masumiyetini ve saflığını kaybeden dünyanın
(huzursuzluk içindeki İspanya’nın) kötülüğünden kurtulmanın yolunun kan
akıtmaktan geçmediğini bilir. Bu nedenle kapalı kilitler yüzünden
umutsuzluğa kapılmak yerine kendi kapılarını yaratır. Kendi kanının
akmasına razı olur ve kendini yeraltı krallığında bulur. Artık
Ofelia’nın yaşadıklarının gerçekliğini sorgulamak önemli değildir.
Önemli olan devrimcilerin faşizmi durdurmayı başarmış olmaları ve
Ofelia’nın yüzündeki tebessümdür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder