Le Guin’in karıncalarla ilgili oluşturduğu bu kurgu ütopyalarla
bağdaştırılabilir mi? Bunun nedeni de ütopyaların arı/karınca
kolonilerine benzetilmesinde aranabilir mi? Hatta buradan yola çıkarak
(kurgusal da olsa) karıncaların da kurdukları mutlak düzen ile
ütopyaların sorunu bir ilişki içinde yeniden düşünülebilir mi?
Bilindiği gibi ütopyalar yazıldıkları dönemin sorunlarına ışık
tutmakla kalmayıp, bu sorunlara çözüm önerileri üreten ve daha iyiyi
amaçlayan toplum tasarımlarıdır. Genel olarak ütopyaların sorunu
özgürlüğü vaat ediyormuş gibi göründüğü halde kendi içinde
seçeneksiz/statik/muhafazakâr olmalarıdır. Bu nedenle ütopyalar asıl
amaçlarının dışına taşarlar. Dostoyevski’nin Ecinniler’de dile
getirdiği gibi: “Sınırsız özgürlükten yola çıktım, sınırsız despotluğa
ulaştım.” Oysa işçi karıncanın da Şigalov’un da arzuladığı şey aynıdır:
Özgürlük. Ütopyaların sundukları ise mutlak düzen gibi görünür.
Arı/karınca kolonilerinde olduğu gibi her şey ancak mutlak düzen içinde
olduğu zaman toplum için mutlak iyilik sağlanacak zannedilir. Peki,
ütopyaların sunduğu bu mudur?
Bunun için ütopyanın anlamı üzerine bir ayrım yapmak gerekir. Ütopya
etimolojik olarak iki anlam taşır: “Olmayan yer” ve “iyi yer”. Bu iki
anlam arasında yapılacak ayrım ütopyanın sorunlarının aşılmasında
yardımcı olabilir. Çünkü olmayan yer gerçekleşmesi mümkün olmayan bir
hayalden ibarettir. Tıpkı mutlak düzenin amaçlanmasında olduğu gibi
mutlak köleliği getirmeye meyillidir. Fasit bir döngüdür; yeniliğe
kapalıdır. Toplumu düşünür gibi yapsa da düzeni korumak için yapmayacağı
şey yoktur. İyi yer ise birinciden farklı olarak toplum için daha iyiyi
amaçlar. Dolayısıyla toplumu düşünür ve özgürlüğün savunucusudur.
Klasik ütopyalara bakıldığında Francis Bacon ve Tommaso Campanella’nın
ütopyayı “olmayan yer” olarak, Thomas More’un ise “iyi yer” olarak ele
aldığı düşünülebilir. Çünkü Bacon ve Campanella mutlak düzen oluşturma
çabasıyla muhafazakâr bir sistem oluşturma hatasına düşmüşlerdir. More
ise diğerlerine nazaran daha çok umut vaat eder. Yine de More’un
ütopyasının bir ada olarak tasarlanması bile yeniliğe açık
olamayacağının göstergesi sayılabilir.
Herbert Marcuse, “Ütopyanın Sonu” başlıklı yazısında şöyle der:
“Bugün, dünyayı cehenneme çevirme yeteneğine sahibiz ve bu yolda da iyi
gidiyoruz. Ayrıca, onu, cehennemin karşıtına çevirme yeteneğindeyiz de.”
Marcuse, yazısında ütopyalara ihtiyaç duyulmadığını ve baskı unsuru
ortadan kalktığında insanların arzuladıkları cennete ulaşabileceklerini
söyler. Çünkü bireylerin arzuladıkları özgürlük zaten “el altındadır”.
Öyleyse sorulması gereken son soru şu olabilir: Baskı unsurunu ortadan
kaldırmada ütopyaların bir işlevi söz konusu olabilir mi?
Ütopyalar aslında var olanın eleştirisi olmakla birlikte geleceğin
var olanda gizli olduğunu anlatan metinlerdir. Dolayısıyla onları bir
edebiyat metninden çok siyasi metinler olarak okumak gerekir. Ütopyaları
olmayan hayali yerler/yokistanlar olarak görmek yerine –Frederic
Jameson’un dediği gibi- ütopyaları birer “savaş tamtamı” olarak görmek
yerinde olacaktır. Jameson bu ifadeyi kullanır. Çünkü ütopyalar,
toplumdaki kötülüklerin ve sefalet, eşitsizlik ve adaletsizliğin
kaynağının yok edilmesini amaçlar. Dolayısıyla ütopyaların “kapitalizme
alternatif yok” mottosuna karşı yeni alternatifler ürettiğini söylemek
zor olmaz. Bu durumdan yola çıkarak toplumda ortaya çıkacak kötülüklere
karşı (sosyal, ekonomik, politik vs.) –ütopyalar kurarak değil de-
ütopyacı bir tavırla çözüm getirmek gerektiği sonucuna ulaşılabilir.
Çünkü ütopyalar en iyi toplumu tasarlıyor görünse de temelde aile ve
cinsellik, mülk ya da varlığa sahip olma yöntemleri, farklı iş
ilişkileri, yönetim ve din konusunda farklı alternatifler sunarak
gerçeklere götürmeye çalışır.
“Kapitalizme alternatif yok” düşüncesine karşı “yeni bir dünya
mümkün” mottosu sistemin farklı bir biçimde kurgulanmasına ve toplumu
göz önünde bulundurarak yeniden kurulabilecek bir sistemi mümkün kılar.
Böylece toplumun yapılan tüm kötülükleri engelleme çabası, isyanla
sonuçlanır; isyan toplumun bir parçası haline gelir. Tıpkı işçi karınca
ile dile geldiği gibi: “Yükseklere çıksın Kraliçe!”
Ursula K. Le Guin, Rüzgargülü (Gülün Günlüğü), çev. Ümit Altuğ, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2012, 272 s.
Herbert Marcuse, "Ütopyanın Sonu", çev. Doğan Barış Kılınç, http://www.marcuse.org/herbert/pubs/60spubs/67endutopia/06DoganBarisUtopyaninSonu.pdf
Ursula K. Le Guin, Rüzgargülü (Gülün Günlüğü), çev. Ümit Altuğ, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2012, 272 s.
Herbert Marcuse, "Ütopyanın Sonu", çev. Doğan Barış Kılınç, http://www.marcuse.org/herbert/pubs/60spubs/67endutopia/06DoganBarisUtopyaninSonu.pdf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder