21 Nisan 2013 Pazar

Kadınlar Ne İster?



Son zamanlarda televizyonlarda ve radyolarda sıkça yayımlanan bir reklam filminin metni oldukça dikkat çekici. Tok bir erkek sesi kadınların ne istediğini (!) şöyle anlatıyor:

Kadınlar ne ister?
Keyifle yemek yemek ister; hep formda kalmak da.
Süper anne olmak ister; başarılı iş kadını da.
Tek taşı olsun ister; aile bütçesi sarsılmasın da.
Çiçekler dallarında kalsın ister; sık sık çiçek getirilsin de.
Tutkulu aşk ister, hiç bitmesin ister.
Doğum gününün hep hatırlanmasını ister; yaşınınsa hiç hatırlanmamasını.
Kadınların ne istediği bilinmez denir. Aslında her kadın ne istediğini bilir.

Reklam sesi, sözlerini bitirirken reklamı yapılan halı markasının yukarda sıralanan nedenlerle kadınlardan ilham aldığını söylüyor ve bu nedenle kadınlara teşekkür ediyor. Son olarak da kadınların “saraylara layık” olduğunu ekleyip bitiriyor. Reklamın alt metnine inmeden önce reklam filmlerinin cinsiyetçi yapısı üzerine birkaç söz söylemek gerekiyor.

Medyanın, toplumsal cinsiyet rollerini “toplumun düzenini sağlamak adına”, olduğu gibi benimsediği hatta bire bin kattığı aşikâr. Bu durum kadın bedenini bir reklam metası olarak kullanmaktan tutun da, ev işi yapmaktan zevk duyan aynı nedenle obsesifleşmiş kadın imgelerini kullanarak kadınları ücretsiz ev emeğine sıkıştırmaya hatta kadın cinayetlerinin sebebini yine kadınlara bağlayan cinnetlere ve tecavüzlerin sebebini kadının giydikleriyle bağdaştırarak tecavüzleri haklılaştırmaya kadar ulaşmıştır. Reklam filmlerine bakıldığında ise durum daha naif görünse de aynı gerçeği ardında gizler. “Çocuk da yaparım kariyer de, bakımlı da olurum güzel de” mottosuyla hareket eden bir “süper-kadın” yaratılırken anne, güzel kadın, iyi eş olarak kodlanmanın önüne geçilmez. Hatta bu sayede cinsiyetçi toplumsal değerler bir adım daha öteye taşınır. Kadın, erkek iktidarını pekiştiren (evcimenlik, pasiflik, bastırılmışlık, tevazu, duygusallık, kaos, dedikodu) rollerine sıkıştırılırken bu sayede yaratılmak istenen “ideal kadın” vizyonu oluşturulmuş olur. 60’lı yıllarda Friedan’ın bahsettiği gizem işte bu ideal kadının gizemidir. Çünkü erkek akılla, kadın üzerinden öyle mitler yaratılır ki bu ancak bir gizemle açıklanabilir. İşin en ilginç kısmıysa kadınlara dayatılan bu özelliklerin onların istekleriymiş gibi algılatılmasıdır.

Yukarıdaki reklam metniyle tam olarak bu noktaya geliniyor. Bakalım reklam erkek sesiyle/akılla neleri kadınların istekleriymiş gibi sunuyor.

  • Kadınlar keyifle yemek yemek ama hep formda kalmak ister: Kadını bedeninin “en güzel” hali “formda” olan haliymiş gibi yansıtılıyor ve beden bir meta olarak düşünülüyor. Kadınların zayıflama/formda olma isteği onların güzel görünme arzusundan değil, “zorunluluğundan” kaynaklanıyor.

  • Kadınlar süper anne ve başarılı iş kadını olmak ister: Kadınların çocuk yaparak yeniden üretime katılmak zorunda olmaları çalışarak üretime katılmalarından daha çok önemsendiğinden kadın özel olandan (yani evin içinden) çıkabilse dahi ev kadınlığı ve anneliği ön planda tutuluyor.

  • Kadınlar tek taşı olsun ama aile bütçesi sarsılmasın ister: Tek taş yüzük kadınlar için neredeyse bir sosyal kimlik parçası haline gelmiştir. “Tek aşk, tek taş” mantığı güdüyor gibi görünen bu nesne aslında –yeri nedeniyle- evli olmayı ve kapitalizme itaat etmeyi gerektiriyor. Öte yandan evde yaşanacak maddi sıkıntılarla yüzleşecek ilk kişinin olduğu görülüyor.
  • Kadınlar çiçekler dallarında kalsın ama sık sık çiçek getirilsin ister / Tutkulu aşk ister, hiç bitmesin ister / Doğum gününün hep hatırlanmasını yaşınınsa hiç hatırlanmamasını ister: Burada kadınların “kaotik” ve “duygusal” yapısının ön plana çıkarıldığı görülüyor. Öte yandan hiç bitmesin istetilerek, “erkeğine” sadakati ön plana çıkarılıyor.
Sıklıkla tekrarlanan “Kadınlar ne ister?” sorusunun yanıtlanabileceği zannıyla sonuç bölümüne geçilir. Reklamın sunduğu kaotik kadın imajı aracılığıyla bu sorunun yanıtını vermek nerdeyse imkânsız. Oysa kadınlar 40 yıldır aynı halı markasını tercih ederek bu kaotik rolden belli ki uzaklaşmıştır. Reklamın cinsiyetçi metin yazarları da kutsal soruyu yanıtlamanın heyecanıyla kadınları “saraylara layık” görür. Saraylara layık olduğu söylenen kadınlarsa cinsiyetçi politikalarla, cinsiyetçi rollerle ve cinsiyetçi medya ile mücadele etmeye devam eder. Böylece asıl istediklerinin ne olduğunun işaretlerini “kör kör parmağım gözüne” diyerek verirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder