Bugün içimde bir sıkıntı var. Bir
şey olacak hissediyorum. Çünkü ben hissederim. Ama ilginç bir şekilde, her
zamankinin aksine bu kez neler olacağını tahmin edemiyorum. Şurada bir köşede
durup bekleyeyim. Zaten birazdan gelir, yemeğimi önüme koyarlar. Kahvaltıyı
halledersek akşam beşe kadar bir güzel uyku çeker, sonra yemeğimi yer, biraz
gezintiye çıkarım. İşte, kahvaltım geliyor. Bana her gün yemek veren bu kadın,
bugün acıyan gözlerle bakıyot. Evet, bugün bir şey olacak; eminim bir şey
olacak.
…
Öğle uykusu gibisi yok, sıcacık
güneşin altında, sere serpe, oh… Ama içim bir türlü rahat etmiyor. Bir şey
olacak bugün. Ah, bir bilebilsem? İçerideki hareketliliğin nedenini bir türlü
anlamıyorum, yan daireye geçen kadın! Öyle acınası bir hâlim varmış gibi bakma
artık, bakma! Ne olacaksa söyle, bileyim de içim rahatlasın!
…
Kapının önünde beyaz bir minibüs
durdu, iki adam indi içinden. İnsan değil zebaniler sanki. Birinin elinde beni
yakalamak için file ağ var, sapı oldukça uzun. Elindeki ağ değil dirgen olsa,
kafasına geçirdiği kapüşonuyla tam cehennem zebanisi olacak kılıkta ama
farkında değil. Şu an düşündüğü tek şey beni yakalamak, yakalayacak da ne
olacak sanki –tabi yakalayabilirse. Yemeğimi getiren kadınlar kapıda
bekliyorlar. Belli ki bu kez aynı tarafta değiliz. Onlara ne kadar güvendiğimi
bilselerdi. Şimdi
bunu düşünecek vakit değil. Savaş başlıyor!
…
Saklandığım yeri yıkmak fikri
akıllarına gelmeseydi kesinlikle onlardan kurtulurdum. Ama şimdi ağın
içindeyim. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu iki kadına bir daha güvenebilir
miyim? Beni içine tıktıkları bu kafese doğru eğilip bana masumca baksalar da
onlara bir daha güvenemem. Bir daha buraya dönemem…
…
Artık çocuğum olmayacak. Umurumda
bile değil! Düşündüğüm tek bir şey var: Savaşı kaybettim!
…
O gün beni zorla aldıkları yere
usulca bıraktılar beni. Artık eskisi gibi olamam. Öyle ya onlar kazanmıştı,
beni yakalamışlardı. O iki kadın da onlara yardım etmişti. Beni sevdiklerini
sanmıştım.
…
Virgül bana haber getiriyor. Gümüş
ölmüş. Gümüş ölünce kardeşi Yedi yalnız kalmasın diye yanında kalabileceği
birini bulmuşlar hemen. O iki kadın benim için meraklanıyormuş hâlâ. Neden
merak ediyorlar ki? Onlar değil miydi savaşı kaybetmeme sebep olan? Onlar
çağırmamış mıydı o cehennem zebanilerini, daha ne diye merak ediyorlar?
…
Aradan bir buçuk ay geçti. Bugün
Virgül yanıma geldi yine. Hâlâ merak ediyorlarmış beni. Demek ki yaptıkları
beni sevmediklerinden değilmiş. Bembeyaz tüylerimdeki şu mavilik bir geçse…
Belki yanlarına gidecek gücü bulabilirim. Ama beni böyle görmelerine
katlanamam. Bana acımamalılar!
…
Virgül… Benim küçük dostum! Her
gün yeni haberlerle geliyor. O iki kadın her gün cehennem zebanilerini arayıp
beni soruyormuş. Beni öldürdüklerini sanıyorlarmış. Onları şikâyet
edeceklermiş... Tüylerimdeki son mavilik de gitti. Geçirdiğim ameliyattan olsa
gerek, biraz kilo aldım. Ama olsun. Sanırım geri dönüş vakti geldi. Yarın
bayram!
…
Önden Virgül gitti. Bahçede kimse
var mı, bizi fark ederler mi diye ortalığı kolaçan edecek. Bir kere miyavlaması
“Kimse yok.”, iki kere olursa bahçeye doğru yol almaya başlayacağım. Birinci
miyav geldi. … Ses yok. Yoksa… Artık umursamıyorlar mı, ümidi kestiler belki
de… Belki de gitsem oralı bile olmayacaklar… Eveee…t… İşte ikinci miyav da
geldi.
…
Her zaman ki gibi o kadın, bahçedeki
çardağın hemen altındaki ahşap masanın üzerine sigarasını, çakmağını,
telefonlarını koymuştu. Sigarasını ağzına doğru her götürüşünde bambaşka şeyler
geliyordu aklına. Kim bilir ne düşünüyordu? Ne bileyim ben! Ne düşündüğünü
değil de, beni görünce
ne yapacağını merak ediyorum doğrusu.
…
“Osman, Ece koşun! Bakın kim
gelmiş! Apaçi ölmemiş! Geri gelmiş! Hem de çok sağlıklı, ölmemiş!” Kadın bas
bas bağırıyordu. Bu kadar ilgiyi doğrusu ben de beklemiyordum. Kadın beni
gördüğü anda sevinç çığlıkları atmaya başladı. Herkesi başıma topladıktan sonra
beni kucağına alıp bir güzel sarıldı. Bu kadar ilgiden hoşlanmadığımı biliyor.
Ama neyse, bir seferlik olsun bakalım. Evet diğer kadın da geldi. Mutluluğu
gözlerinden okunuyor. Belli ki beni unutmamışlar. Gittiğime üzülmüşler. Ne
yapayım, onlarda zebanilerle iş birliği yapmasalardı. Umarım akılları başlarına
gelmiştir. Evet, işte koca bir kap yemek. Sadece benim için!
…
Güneş tam gövdeme vuruyor. Bugün
miskinlik için en ideal gün. Yine elindeki sigarası, çakmağı ve telefonlarıyla
bana doğru geliyor o kadın. Eskiden sahip olmadığım huylarım var artık. O iki
kadının beni okşamasını, tüylerimle oynamasını, sırtımı kaşımasını seviyorum.
Başka biri yaklaşırsa patilerim masumiyetini yitirir, o ayrı! Nedense bu
ikisine kanım kaynıyor. Konuşmalarına kulak kabartıyorum. Virgül’ü de
göndereceklerini söylüyorlar. Benim yaşayacaklarımı Virgül de yaşayacak
anlaşılan. Her neyse gidip Virgül’e haber vereyim. Mavi boyalı da olsa, dönüşte
buraya gelsin, gözümüzün önünde olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder