11 Şubat 2014 Salı

Apaçi


                                         
Bugün içimde bir sıkıntı var. Bir şey olacak hissediyorum. Çünkü ben hissederim. Ama ilginç bir şekilde, her zamankinin aksine bu kez neler olacağını tahmin edemiyorum. Şurada bir köşede durup bekleyeyim. Zaten birazdan gelir, yemeğimi önüme koyarlar. Kahvaltıyı halledersek akşam beşe kadar bir güzel uyku çeker, sonra yemeğimi yer, biraz gezintiye çıkarım. İşte, kahvaltım geliyor. Bana her gün yemek veren bu kadın, bugün acıyan gözlerle bakıyot. Evet, bugün bir şey olacak; eminim bir şey olacak.


Öğle uykusu gibisi yok, sıcacık güneşin altında, sere serpe, oh… Ama içim bir türlü rahat etmiyor. Bir şey olacak bugün. Ah, bir bilebilsem? İçerideki hareketliliğin nedenini bir türlü anlamıyorum, yan daireye geçen kadın! Öyle acınası bir hâlim varmış gibi bakma artık, bakma! Ne olacaksa söyle, bileyim de içim rahatlasın!


Kapının önünde beyaz bir minibüs durdu, iki adam indi içinden. İnsan değil zebaniler sanki. Birinin elinde beni yakalamak için file ağ var, sapı oldukça uzun. Elindeki ağ değil dirgen olsa, kafasına geçirdiği kapüşonuyla tam cehennem zebanisi olacak kılıkta ama farkında değil. Şu an düşündüğü tek şey beni yakalamak, yakalayacak da ne olacak sanki –tabi yakalayabilirse. Yemeğimi getiren kadınlar kapıda bekliyorlar. Belli ki bu kez aynı tarafta değiliz. Onlara ne kadar güvendiğimi bilselerdi. Şimdi 
bunu düşünecek vakit değil. Savaş başlıyor!


Saklandığım yeri yıkmak fikri akıllarına gelmeseydi kesinlikle onlardan kurtulurdum. Ama şimdi ağın içindeyim. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu iki kadına bir daha güvenebilir miyim? Beni içine tıktıkları bu kafese doğru eğilip bana masumca baksalar da onlara bir daha güvenemem. Bir daha buraya dönemem…

 
Artık çocuğum olmayacak. Umurumda bile değil! Düşündüğüm tek bir şey var: Savaşı kaybettim!


O gün beni zorla aldıkları yere usulca bıraktılar beni. Artık eskisi gibi olamam. Öyle ya onlar kazanmıştı, beni yakalamışlardı. O iki kadın da onlara yardım etmişti. Beni sevdiklerini sanmıştım.


Virgül bana haber getiriyor. Gümüş ölmüş. Gümüş ölünce kardeşi Yedi yalnız kalmasın diye yanında kalabileceği birini bulmuşlar hemen. O iki kadın benim için meraklanıyormuş hâlâ. Neden merak ediyorlar ki? Onlar değil miydi savaşı kaybetmeme sebep olan? Onlar çağırmamış mıydı o cehennem zebanilerini, daha ne diye merak ediyorlar?


Aradan bir buçuk ay geçti. Bugün Virgül yanıma geldi yine. Hâlâ merak ediyorlarmış beni. Demek ki yaptıkları beni sevmediklerinden değilmiş. Bembeyaz tüylerimdeki şu mavilik bir geçse… Belki yanlarına gidecek gücü bulabilirim. Ama beni böyle görmelerine katlanamam. Bana acımamalılar!


Virgül… Benim küçük dostum! Her gün yeni haberlerle geliyor. O iki kadın her gün cehennem zebanilerini arayıp beni soruyormuş. Beni öldürdüklerini sanıyorlarmış. Onları şikâyet edeceklermiş... Tüylerimdeki son mavilik de gitti. Geçirdiğim ameliyattan olsa gerek, biraz kilo aldım. Ama olsun. Sanırım geri dönüş vakti geldi. Yarın bayram!


Önden Virgül gitti. Bahçede kimse var mı, bizi fark ederler mi diye ortalığı kolaçan edecek. Bir kere miyavlaması “Kimse yok.”, iki kere olursa bahçeye doğru yol almaya başlayacağım. Birinci miyav geldi. … Ses yok. Yoksa… Artık umursamıyorlar mı, ümidi kestiler belki de… Belki de gitsem oralı bile olmayacaklar… Eveee…t… İşte ikinci miyav da geldi.


Her zaman ki gibi o kadın, bahçedeki çardağın hemen altındaki ahşap masanın üzerine sigarasını, çakmağını, telefonlarını koymuştu. Sigarasını ağzına doğru her götürüşünde bambaşka şeyler geliyordu aklına. Kim bilir ne düşünüyordu? Ne bileyim ben! Ne düşündüğünü değil de, beni görünce 
ne yapacağını merak ediyorum doğrusu.


“Osman, Ece koşun! Bakın kim gelmiş! Apaçi ölmemiş! Geri gelmiş! Hem de çok sağlıklı, ölmemiş!” Kadın bas bas bağırıyordu. Bu kadar ilgiyi doğrusu ben de beklemiyordum. Kadın beni gördüğü anda sevinç çığlıkları atmaya başladı. Herkesi başıma topladıktan sonra beni kucağına alıp bir güzel sarıldı. Bu kadar ilgiden hoşlanmadığımı biliyor. Ama neyse, bir seferlik olsun bakalım. Evet diğer kadın da geldi. Mutluluğu gözlerinden okunuyor. Belli ki beni unutmamışlar. Gittiğime üzülmüşler. Ne yapayım, onlarda zebanilerle iş birliği yapmasalardı. Umarım akılları başlarına gelmiştir. Evet, işte koca bir kap yemek. Sadece benim için!


Güneş tam gövdeme vuruyor. Bugün miskinlik için en ideal gün. Yine elindeki sigarası, çakmağı ve telefonlarıyla bana doğru geliyor o kadın. Eskiden sahip olmadığım huylarım var artık. O iki kadının beni okşamasını, tüylerimle oynamasını, sırtımı kaşımasını seviyorum. Başka biri yaklaşırsa patilerim masumiyetini yitirir, o ayrı! Nedense bu ikisine kanım kaynıyor. Konuşmalarına kulak kabartıyorum. Virgül’ü de göndereceklerini söylüyorlar. Benim yaşayacaklarımı Virgül de yaşayacak anlaşılan. Her neyse gidip Virgül’e haber vereyim. Mavi boyalı da olsa, dönüşte buraya gelsin, gözümüzün önünde olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder