29 Haziran 2012 Cuma

Bir Kadın: Tante Rosa


Kadının sömürülmesi tek taraflı değildir. Kimi zaman evde babası tarafından ezilir kadın, kimi zaman işte işvereni tarafından. Kimi zaman kocası tarafından baskı altına alınır, kimi zamansa ataerkil normlarla belirlenmiş dinler tarafından. Eninde sonunda sömürülür/ezilir/görünmezleştirilir kadın. Özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla başlayan bu süreç günümüzde de devam etmektedir. Belki yapılması gereken ataerkil düşünceyi ortadan kaldırmaktır –ki bu pek mümkün görünmüyor. Bu nedenle kadın sorunun nasıl aşılacağı şu an için (ve hâkim ideoloji ataerkil olduğu sürece) muallâk; sadece belli çözüm önerileri üzerinde konuşulabilir. Belki de kadın bunu kendi kendinde başarabilir. Ama nasıl? Tante Rosa gibi mi? Bu soruya yanıt verebilmek için öncelikle Tante Rosa’nın kadınlık adına ne gibi eylemlerde bulunduğuna bakmak gerekir
Toplumsal Cinsiyet Normları ve Tante Rosa 
Birçok kadın henüz çocukken ataerkil cinsiyet kalıplarını öğrenmeye başlar –annesinden, babaannesinden, ya da diğerlerinden. Çocukluktan itibaren kadına öğretilen şey bir erkeğin iktidar ve maddiyat olduğudur; “hayatın garantisi” olduğudur. Tevekkeli değil, bu zihniyetle verilen nasihatler her zaman kadının boyun eğmesi gerektiği yönündedir. Bunun sonucu da zaten bellidir; ataerkil hâkimiyet içine hapsolmuş bir kadın. Bu kadın ezilmeye/horlanmaya mahkûmdur denemez, ama bu deneyimi yaşamak durumundadır. Kimi zaman babası/üvey babası ya da abisi, kimi zaman işvereni tarafından ezilir kadın. Rosa’ya babasının ve sirk müdürünün işbirliği ile huysuz bir at verilmesi, sonra sirk müdürünün “Rosa’nın k… derisinin okul kitaplarından ucuz olduğunu” anlayarak, onu en kötü işlerde çalıştırmasından anlaşılmaz mı bu?   

Dini kurallar/yasalar da neredeyse her zaman ataerkil ideolojinin hâkimiyetindedir; çoğu zaman kadın en ağır suçlarla cezalandırılırken, erkek affedilmeyi “hak eder”. Bunun sonucu olarak kadın ikincil konuma itilir. Dinin “ışığında”/karanlığında yapılan bu ikincilleştirme kadının özgürlüğünü yitirmesine sebep olur. Çünkü kadın “tehlikeli” ve “lanetli”dir. Bir kadının vücudu lanetlenerek örtülüyorsa, yapılan tüm eylemler olumsuz karşılanıyor ve Tanrı tarafından cezalandırılacağı düşündürülüyorsa –ve bunların hiçbir makul açıklaması yoksa–Tante Rosa’nın Meryem’in Katolik olamayacak kadar iyi olduğunu düşünmesi normal değil mi?

Dinlerin etkisi ile birlikte kadın “baştan/yoldan çıkarıcı” bir etkiye sahip olur. Bu etkiyle (ve diğer etkilerle) birlikte kadın sadece cinsel bir obje olarak görülür. Psikoseksüel gelişimini tamamlayamamış bir erkeğin kadını sadece cinsel yönden algılamasının sonucu tecavüzdür; “namusunu temizlemek için evlenen (ya da ölen)” bir kadındır. Çünkü çoğu zaman kadının diğerleri tarafından konumlandırılması onun “iffet”iyle sınırlanır. Bu nedenle Hans’ın tecavüzüne uğrayarak hamile kalan Tante Rosa “‘namusu kirlenmiş’ bir aile kızı olmamak ve zavallı bir piç kurusu doğurmamak için Hans’la evlenir.” Oysa evlenmek –kaldı ki Rosa mütecavizi ile evlenmiştir– çoğu zaman kadının bir kez daha boyunduruk altına alınması anlamına gelir. Evlenmeden önce babası, abisi, patronu vd. tarafından ezilen/sömürülen kadın, özgürlük arzunu içinde taşıyarak tekrar sömürülmeye/ezilmeye başlar. Böylece eve hapsolur kadın; ev işlerinden, yemek pişirmekten ve çocuk bakmaktan ibaret olur, bunları severek/sevdikleri için yaptığını düşünür: “Sahiplerini ve onların evlerini korumayı varlıklarının tek anlamı sanan köpekleri sevmeye başladı. Sonra bütün evcil hayvanları ve evini sırtında taşıyan kaplumbağaları sevdi.”

Devamı;  Roman Kahramanları Sayı:6 Nisan/Haziran 2011. 
http://romankahramanlari.com/yazarDetay.aspx?y=130

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder