Her
gün aynı saatte işten çıkar; aynı saatte otobüse biner; aynı saatte otobüsten
iner; aynı saatte, aynı insanlarla her gün yürüdüğü yolu yürür ve aynı saatte
eve girip aynı saatte hol aydınlansın diye elektrik düğmesine basardı. Eve
geldiğinde günün bitmesine birkaç saat kalırdı. Hep yorgun olurdu. Üzerine
sinen yorgunluğun aynısını eve de sindiğini düşünürdü. Bu yüzden evin kokusunu hiç
sevmezdi; çünkü bu evin onun için tek anlamı “ertesi gün”dü. Ertesi iş günü
için yaptığı hazırlıkların mekânıydı burası. Öyle bir rutinin içinde dönüyordu
ki hayatı, bu süreçte sıkılacak vakti bile olmazdı. Eve geldikten sonra işin yorgunluğunu
atmak için dinlenir, ertesi güne dinç uyanmak isterdi. Sonra ertesi gün güzel
kokmak için duş alır ve ertesi gün işte gözler kapanmasın diye gün sonu yapar;
uyurdu. Hayatı tek bir şeye odaklanmıştı; o şey de ertesi gündü.
Ertesi
gün olduğunda bir yandan çalışır bir yandan da eve gitmenin hayalini kurardı.
Hiçbir zaman iş çıkışı bir şeyler yapmayı planlamazdı. Çünkü her türlü etkinlik
ya ateş pahasıydı ya da ertesi güne hazırlıklarını aksatacak kadar zamanını
alacaktı. Kimi zaman işten yorulup şöyle bir, dünyada ne olup bittiğine bakayım
derken patronu onlara yoklama çekmeye gelir o da hemen iş yapıyormuş gibi
görünmek için çabalardı. Ona verilen parayı hak etmesi gerektiğini, aldığı
paranın işte geçirdiği her saniyeyi satın aldığını ve işte geçen her saniyenin
çalışarak geçmesi gerektiğini düşünürdü. Patronunun verdiği paraya karşılık tüm
hayatını sattığının farkına varmazdı.
Her
cuma, işten dönerken cumartesi için bir şeyler yapmanın hayalini kurar ama cuma
bitip cumartesi başladığında hiçbir şey yapmazdı. Önceki günün yorgunluğundan
arınmak için geç saatlere kadar uyur sonra şuursuzca uyanıp televizyonun düğmesine
basıp öylece boşluğa bakar gibi, anlamsızca televizyona bakardı. Çoğu zaman
yorgunluktan ne izlediğinin farkında bile olmazdı. Ama televizyonun açık olması
onu rahatlatırdı. Televizyon sayesinde yaşadıklarının dışında bir yol olduğunu
anlardı. Buna rağmen hiçbir zaman televizyonda izlediklerinin hayatına
özenmezdi. Payına düşeni kabullenir bundan fazlasını istemeyi aklına bile
getirmezdi. Pazar günüyse yine ertesi gün hazırlıkları başlardı. Ertesi gün
için giyeceklerini yıkar, ütüler bir askıya asardı. Bir de evi temizlerdi ki
ertesi gün işten döndüğünde bir sonraki güne daha rahat dinlenebilsindi.
Pazartesi
başladığında bir önceki haftayı düşünür; bir an tüm hayatını üç kuruşa
sattığını aklından geçirirdi. Sonra bunu bilmesine rağmen her gün aynı saatte
evden çıkar; aynı saatte, aynı insanlarla durağa giden yolu yürür, aynı saatte
otobüse biner, aynı saatte otobüsten iner, aynı saatte ofise girer, aynı saatte
masa başına geçer bilgisayarı açar ve işe koyulurdu. Tüm gün hasretini çektiği
tek şeyse eve gidip ertesi gün için dinlenmekten başka bir şey değildi.
http://kulturlukedi.wordpress.com/2013/05/24/oyku-ertesi-gun/
http://kulturlukedi.wordpress.com/2013/05/24/oyku-ertesi-gun/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder