Frida Kahlo, Diego Rivera ile evlendikten sonra bile kendi evinde
yaşamaya devam eder. Bunun nedenini soranlara iki kişinin aynı evi
paylaşmasını anlayamadığını söyleyerek cevap verir. Çünkü o başka
biridir, Diego başka biri. Buna rağmen, fırtınalı bir evlilik yaşar.
Çoğu zaman Diego’nun onu –madden olmasa da- öldürdüğünü kim inkâr
edebilir ya da Frida’nın hayatından yola çıkarak tüm evliliklerin
birbirine benzediği düşünmek çok mu abes olur? Bu soruyu Adam Ross Bay Fıstık
romanında hayatları iç içe geçmiş David ve Alice Pepin, Sam ve Marilyn
Sheppard ile Ward ve Hannah Hastroll üzerinden yanıtlamak ister gibidir.
Hem evliliklerin doğasını incelemek bakımından hem de Frida’nın
evliliğine tekrar dönebilmek açısından bizimde bu romana yakından
bakmamız faydalı olabilir.
David ve Alice, Amerikan kültürünün tüm olumsuzluklarından nasibini
almış bir çift. David bir bilgisayar programcısı, Alice ise yaptığı
diyetler ve verdiği kilolarla özgüvenini artırmaya çalışan bir öğretmen.
Karısını “sevişmek ve beslemek için elinde tutan” David’in hayatı,
Alice’in kendi hayatını değiştirmeye karar vermesiyle alt üst olur. Tabi
bu değişim Alice’in kilo verme/zayıflama süreci ile ilişkilidir. David,
içinde bulunduğu sıkıntılı süreçten bir kitap yazmaya başlayarak
kurtulacağını düşünür. David o ana kadar aklından geçen şeyi; karısını
öldürmeyi daha romanının ilk satırlarda ifade eder.
Hannah bir şeyler yapmaya karar vermezse Ward onu öldürmeye teşebbüs
edebilir. Neyse ki onlar David’in hayali kahramanları. Kitap boyunca
varlıklarından en ufak bir şüphe duymadığınız bu çiftin hayatları da bir
çıkmazdan ibaret. Yatağa mahkûm bir kadın ve istediğini yapabilecek
kadar özgür olan bir adamın hikâyesinde can bulan çift, aslında
Hitchcook’un Arka Pencere’sinden çıkmışcanına Hannah ve Ward’a
can vermektedir. Nedeni açık: David ve Alice, Prof. Otto’nun “Hitchcook
Sineması ve Evlilik” dersinde tanışmışlardır. David kitabında bunu
atlamadan geçemez.
Ellili yılların çapkın doktoru Sam ise Marilyn ve oğlu Chip’i sadece
“alternatif bir gerçeklik” olarak görür. Başka kadınlarla kendini tatmin
eden Sam, gerçek mutluluğun sadece Marilyn’de olduğunu bile bile
karısını öldürür ve hukuk kitaplarına adını yazdırır. David’in kitabında
ise karşımıza Ward ile birlikte dedektif olarak çıkar. David’in
Alice’yi neden “öldürdüğünü”, işlediği cinayetten yola çıkarak, bulmaya
çalışır.
Adam Ross, erkek bakış açısıyla evliliğin doğasında “aşk” ve şiddetin
bir arada bulunduğunu vurgulamaktadır. Yer yer şiddete meyli artırıyor
gibi görünse de amacı evliliklerin gerçek yüzünü açığa çıkarmak gibi
görünmektedir. Farklı uzam ve zamandaki evliliklerin, erkekler için
hayatı kolaylaştırıcı bir etmen olduğunu, kadınlar içinse ölüm anlamına
geldiğini vurgulayarak, manevi anlamda yok oluşu maddi olarak yok
olmakla ilişkilendirir. Böylece hayatlarındaki kadınları anlamayan
erkeklerin ilişkilerinde nasıl bir cani haline geldiklerini gözler önüne
serer. Öyle ki, bu, eşlerinin özgüvensiz olmaları için elinden geleni
yapan ve asla onlara güvenmeyen erkeklerin hikâyesidir. O erkekler “Her
şeyi o (Alice) yapar. Ben asla bir şey yapamam.” demelerine rağmen bu
sçzler karılarının her an hayatı telef edeceğini düşünüp durduklarını
gizleyemez. Böylece Bay Fıstık’ta erkeklerin asla anlayamadıkları
ya da anlamak için çok geç kaldıkları kadınların hayatlarında
gerçekleştirdikleri depremler gözler önüne serilir.
Eskiler “Nikâhta/Evlilikte keramet vardır.” sözüyle evliliğin bir
şeyleri, bir şekilde yola koyduğu ima ederken, David/Ross evliliği
“mezbahaya gönderilmeden önceki şişmanlama süreci” olarak tanımlanır.
Fakat bu, Bay Fıstık’ta kadınlara yönelik olarak yine erkek bakış
açısıyla söylenir. Evliliğin biriktirmeye yönelik bir tüketim
sürecinden yok edici tüketime kadar uzanan bir süreç olduğunu vurgulayan
Ross, kitabında Alice, Marilyn ve Hannah aracılığı ile bunu açıkça
gösterir. David, Sam ve (kısmen de olsa) Ward hayatlarını yaşamaya devam
ederler. Alice aldığı kilolardan kurtulmaya çalışarak, Hannah nerdeyse
bitkisel hayat yaşayarak, Marilyn içinde kuşkular içinde kıvrandığı
halde beklemeyi ve kabullenmeyi tercih ederek yok edici bir sürecin
kurbanı olurlar. Burada yok edici öznelerin kim olduğunu belirtmenin
gereği olmadığı görülür.
Öyleyse son olarak şu soruyu soralım: Bütün evlilikler birbirine
benzer mi? Biri hayal dünyasında (Hannah), biri ellili yıllarda
(Marilyn), biri günümüze yakın belirsiz bir zamanda yaşayan (Alice); üç
kadının hikâyeleri üst üste konulduğunda neredeyse birbirinin kopyası
gibi görünür. Bunların üzerine Frida’nın evliliği –ya da diğerleri-
konulduğunda da bir şey değişmez. Çünkü Diego da Frida’yı bir tüketim
nesnesi gibi kullanır ve onu tüketerek, içindeki kadının yavaş yavaş/acı
çekerek ölmesine sebep olur.
Günümüzdeki evliliklerin söz konusu örneklerden farkı var mıdır? Bir
tüketim nesnesi haline gelen kadının, “kocası” için yaptıkları göz
önünde bulundurulduğunda zaten yavaş yavaş yok olması söz konusudur.
Çünkü evliliğin doğası kadını yok etmeye yöneliktir. İşlenen kadın
cinayetlerinin birçoğunun erkeklerin, kadınların hayatları üzerinde
telafi edici bir rol üstlenmelerinden ama her şeyi kadınlardan
beklemelerinden, kadınları anlamamalarından; özetle kadınları tüketmek
için yola çıkmalarından kaynaklanıyor olduğunu söylemek yanlış olur mu?
Adam Ross
Bay Fıstık
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2012.
468 s.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder